Hemen hemen her NBA oyuncusunun kariyerinde dönüm noktaları
ve onları hafızalara kazıyacak bazı hikayeler vardır. İşte Brandon Roy da boyle
bir kariyere sahip. 1984 doğumlu Roy liseyi bitirdikten sonra 2002 draftına
kayıt yaptırıyor. Fakat bir süre sonra draftdan çekilme kararı alıp
üniversiteye başlıyor. Aldığı bu karar onun oyununa çok büyük katkıda bulunuyor.2006
draftına katılan Roy bir Avrupalı gibi basketbol bilgisi üst düzey,her zaman
rakibine gore oynayan, şutu ve pas yeteneği çok iyi olan bır oyuncu oluyor. Ve
bu sayede 6.sıradan Minnesota Timberwolves tarafından draft ediliyor. Seçilir
seçilmez o sene bir alt sıradan Portland Trail Blazers tarafından draft edilen
Randy Foye karşılığında takas ediliyor.
NBA’de ilk senesinde(2006-2007) yılın çaylağı seçilen Roy toplamda 57 maça çıkıp ortalama 35 dakika sahada kalarak 16.8 sayı ,4.4 ribaunt , 4 asist istatistikleriyle oynayarak daha ilk senesinden çok büyük bir oyuncu olacağının sinyallerini vermeye başlamıştı. Roy oynadığı her maç oyununu bır adım daha ileri taşıyor ve asla geri adım atmıyordu. Bunun karşılığını ikinci senesınde (2008)All-Star seçilerek alıyor. O kadar kolay bir şey değildi 2.yılında All-Star seçilmek. Bundan önce bunu başaran oyuncuların büyük bır çoğunluğu superstar seviyesine gelmışti. Artık herkes Roy’un ilerleyen zamanlarda çok büyük bir oyuncu olucağına inanıyordu.Ve o çıktığı ilk All-Star maçında 18 sayı 9 ribaunt ile oynamıştı. O sezon(2007-2008) 74 maca cıkıp 19.1 sayı , 4.7 ribaunt , 5.8 asist istatistikleriyle oynadı.Bir sonraki sezonda çıkışını sürdüren Roy hızla NBA basamaklarını tırmanıyordu. 3.senesinde çok daha çarpıcı maçlar çıkarmaya başlayan Roy 18 aralık 2008 Phoenix maçında 52 sayı ,5 ribaunt, 6 asistle oynayarak hem takımına maçı kazandırdı hem de kariyer sayı rekorunu kırdı.*
22.6 sayı, 4.7 ribaunt, 5.1 asist ortalamalarıyla oynadığı 3.sezonunda(2008-2009) tekrar (2009) All-Star seçildi. NBA’de ki ilk 3 senesi her basketbolcunun hayal edip çoğunun kolay kolay ulaşamayacağı başarılarla dolu olan Roy’un hikayesi aslında buradan sonra başlıyor. ilk 3 senesinde 2 kere All-Star seçilen ve mükemmel istatistiklere sahip olan Roy’un başarılarıyla zıt orantılı bir egosu vardı. Hiçbir zaman kendini ön plana çıkarmaya calışmayan bu adam sadece oyununa odaklandı. Kariyerinin en güzel günlerini yaşıyordu artık. Kobe Bryant onun hakkında ‘karşılıklı oynadığım en iyi oyunculardan biri’ diyordu. Bir çok sakatlık sorunu yaşayan takımını tek başına sırtlayan Roy superstar olmanın gerekliliklerini birer birer yerine getırıyordu ki olan oldu ve sakatlandı.
Bir sonraki sezon üstün performansını devam ettiren Roy ameliyat olduktan 7 ay sonra tekrardan sakatlandı. Bu sefer durum çok daha ciddiydi. İki dizinden de ameliyat olması gerekiyordu ama doktorlar yeniden ameliyat olmasının bır yararı olmıycağını iki menisküsünde de kıkırdak dokunun kalmadığını söylüyorlardı. Roy artık kariyerini fiziksel mücadeleden kaçan bir ceza şutörü olarak sürdürmek zorunda kalacaktı. Bir daha All-Star seçilemeyecek,takımını sırtlayıp büyük başarılara imza atamayacaktı. Yaklaşık 2 aylık bir aradan sonra tekrar parkelere dönen Roy artık eskisi kadar süre alamıyordu. Takımı sezonu 6.sırada bitirip playoff ilk turunda Dallas Mavericksle eşleşmişti. Portland ilk iki maçı kaybederken Roy ikinci maçta sadece 8 dakika süre almış ve çok büyük hayal kırıklığına uğramıştı. Artık koçu Nate Mcmillan da ondan ümidini kesmişti. Daha bıri sene onceye kadar takımın yıldızıyken şimdi bir playoff maçında sadece 8 dakika süre alabiliyordu. Azınlıktaki bir kesım bu durumu eleştirse de çoğu kişi Nate Mcmillana hak verıyordu. Brandon Roy artık eski performansından çok uzakda bir oyuncuydu. Eskisi gibi çok top kullanması,çok süre alması beklenemezdi.
Ama o asla bunu kabullenmemişti. Tüm yaşadıklarına
rağmen koçuyla arasını duzeltip işini yapmaya devam etti ve Dallas serisinin
4.maçında tarihi bir geri donüşe imza attı. Takımı 3.çeyreğin son 1 dakikasına
67- 44 geride girerken Roy’un adeta tek başına takımı sırtlamasıyla maçı 84-82
kazandı ve seride durumu 2-2 ye getirdi. Roy 16 sı son çeyrekte olmak üzere bu
maçda 24 sayıyla oynadı. Muazzam bir performans sergilemişti.Bu maç onun için çok önemliydi. Kimse ona inanmıyor,
eskiden yapabildiklerini bir daha asla yapamıyacağını düsünüyorlardı. Ama o her
zaman büyük bir oyuncu olacağının sinyallerini vermiş, bir efsanenin doğuşuna
tanık olacağımızı bize hissettirmişti. Fakat dizleri Roy’u yarıda bıraktı. İki
dizinden birden ameliyat oldu ve henüz yapabileceklerini yapamadan,
potansiyelini gercekleştiremeden oyuna bench’den giren, şuta dayalı oyun
oynayan bir oyuncu olmuştu. Onun zirve yaptığı zamanları izlemeyen birisi için
sıradan bir oyuncu gibi gözüküyordu artık. Dallas serisinin 2. maçından sonra
koçunu eleştiriyor ve daha fazla oynamalıyım diyordu. O boyle dedikçe Nba
yorumcuları Roy İle dalga geçiyor, bir şey yapamadığın, eskisi gibi oynamadığın
için oynamıyorsun oynamayı da bekleme diyorlardı. Ama Roy oynadığı bu maçla
bütün bunlara verebilceği en güzel cevabı vermişti. Attığı her basketle adeta bakın
ben sadece sakatlandım ama hala büyük bir oyuncuyum diyordu. Roy oynadığı bu
maç ile artık tarihe geçmişti. Belki bir daha asla böyle oynayamacaktı ama o
büyük bir oyuncu olduğunu bir kez daha tüm dünyaya göstermişti.Nitekim oynayamadı da. Takımı seriyi 4-2 kaybettı ve yine
playofflara ilk turdan veda etti. Ve Roy 10 Aralık 2011 de artık dizlerinin
daha fazla dayanamayacağını söyleyerek emeklilik kararını açıkladı. Burda bile
çok büyük bir fedakarlık örneği göstermişti. Eğer bu kararını 1 ay daha geç
açıklasaydı takımı ona oynamadığı halde kontratında yazan para miktarını ödemek
zorunda kalacaktı. Onun kadar yetenekli bir oyuncu için çok kısa bir kariyer
olmuştu bu. Daha imza atacağı çok başarı vardı ama dizleri buna izin vermedi.
Evet şimdi ben ve benım gibi Brandon Roy
hayranı olan insanların tek beklentisi onu tekrardan bu oyunun içinde görmek.
Ama coach olarak ama oyuncu olarak. O bir gün geri dönecek.Geri dönecek ve
efsane olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder